Sergi Aracına El Konulan Satıcı Domatesleri Sokağa Döktü
Valiyi Gören Yurttaşın İsyanı: Hırsızlık mı yapayım?
Iğdırlı çiftçiden yeni sulama yöntemi
CHP Adana Milletvekili Iğdır'ın sorunlarını anlattı
Iğdır İHD: Yusuf Çobanoğlu yalnız değildir!
Birbirleriyle dostça oynayan kedi-fare gördünüz mü?
Iğdırspor'un Play-Off'taki son dakika golleri Iğdır'da sevinç yarattı
Gulu Bey’in Pantolonu (Yaşanmış Öykü) - Mehmet KUM
Gulu Bey’in Pantolonu (Yaşanmış Öykü)
Yazar: Mehmet KUM |
Tarih: 21 / 04 / 2022 |
Yazı Okunma: 226
Kış bu yıl yine zalimliğini göstermişti. Fakir fukarayı canından bezdirmiş, elde avuçtakini tükenmişti.
Zeynelabidin de köyün en yoksullarındandı. Dağ köylerinden gelip Tamahkâr Köyü’ne yerleştiği için köyde herkes ona Dağlı Zeynavdı derdi. Kara kuruydu.Boyu orta boyun biraz üzerindeydi. Elmacık kemikleri dışa doğru fırlamış, avurtları son yıllarda iyice çökmüş, küçük kara gözleri çukurlaşmıştı. Yüzünün suyu çekilmiş; köse suratı kışın ayazında çatlamış, soğuktan adeta kavrulmuştu.
“ Bu koca Dünyada payımıza yoksulluk düştü. Atam da yoksuldu. O'nun atası da,” derdi. Yoksulluk yakasını bir türlü bırakmamıştı; sülük gibi kanını emmiş, dalını budağını kurutmuştu. Cebinde cepkeninde yoktu; ama yoksulluğa demir atmış gönlü çok zengindi. Fakirliğine alışmıştı, çok da dert etmiyordu. Dert etse ne olacaktı ki ? Birisi yarasına merhem mi olacaktı? Olursa yer, olmazsa aç gezer, hiç kimsenin önünde eğilmezdi. Bitmek bilmeyen soğuk kış aylarını da yarı aç yarı tok bin bir güçlükle geride bırakmıştı.
Her şeye karşın neşeli bir yanı da vardı. Davul, zurna sesi duyduğunda, nerede olursa olsun içi geçer; yüreği “ tey tey tey “ atardı. Kanı kaynar, kasları istem dışı atmaya başlar, yerinde duramazdı. Eline bir mendil geçiriverir olduğu yerde oynamaya başlardı.
Kış nihayet çekip gitmişti. İlkbaharın gülümseyen yüzü ağaçlarda renk renk çiçek olmuş, toprak yeşilin tonlarını sergilemeye başlamıştı. Leylekler uzak diyarlardan yazlık yuvalarına dönmüş, köylü dağda bayırda işe koyulmuştu. Güneş aylar sonra gökyüzünde pamuk yığınını andıran öbek öbek bulutların arasında yüzünü göstermeye başlamıştı. Köyün neşesi de yerine gelmiş
O gün köyde bir düğün olacaktı. Güneş yavaş yavaş dağların arkasına saklanmaya hazırlanırken usta bir ressam gibi gökyüzünü kızıla boyamıştı. Sanki bohçasından siyah ipek örtüsünü çıkarıp sessiz sedasız ağır ağır köyün üstünü özenle örterken; nağara, garmon sesi duyulmaya başlamıştı.
Garmon sesi; toprak damlı, kerpiç duvarlı, küçük bacası olan tek odalı evde yankılanıyor, Dağlı Zeynavdı’nın yüreğinin yağını damla damla eritiyordu.Zeynavdı yerinde duramıyordu.
Dağlı Zeynavdı, Gulu Bey’in düğünde giymesi için emaneten verdiği İspanyol paça pantolonu özenle koyduğu yerden alıp giydi. İyice aşınmış kemerini taktı.Pantolon biraz bol gelmişti; ama idare ederdi. Geç kaldığını düşündü. Üzerine de alelacele çok sevdiği sarı gömleğini geçirip, kel başını şapkası ile örttü. Son kez yuvarlak horoz resimli küçük cep aynasına baktı; alnın çizgileri derinleşmiş, köse suratının derisi buruş buruş olmuştu.
Düğünün uzaktan akıp gelen sihirli sesi onu mest ediyor; küçük kara gözlerinde sanki nağmelere eşlik edercesine elmastan ışıltılar oynaşıyordu. Kafasını sağa sola sallayarak derin derin içini çekti, “Sen de bir gün görmedin, hayıf sana gocalırsan Zeynavdı,” diye söylendi. Üstünü başını kontrol etti. Çakası, fiyakası yerinde, pantolon da jilet gibiydi.
Tezek kokulu, toprak yığını evinden çıkmaya hazırlanırken; ince bıyıklı, koca kulaklı evin farelerinden birisi ile göz göze geldi. Fare ince uzun kuyruğunu keçenin üzerine uzatmış, kısa ön ayaklarını kaldırmıştı; zar zor ayakta duruyordu. Kara gözleri açlıktan solmuş, kaytan bıyıkları pembeliği solmuş burnu üzerinde oynaşıyordu. Dağlı Zeynavdı, fareyi görünce gülümsedi. Elini fareye doğru uzatarak “Neyine güvenip yolumu kesirsen Allah’ın heyvanı. Söz de dinlemirsen. Kaç defa dedim, git gomşum Gulu Bey’in evine. Onun yağlı, gaymak gibi tulum peyniri var,gavurgalık gırmızı buğdayı, ağ unu var. Mende ne var. Mende peynir olsa derman diye gözüme sokacam. Gurban olduğum Allah meni fakirlikle, yoklukla, açlıkla imtihan edir, Gulu Beyi de zenginlikle. Biraz da meni zenginlikle imtihan elese ne olardı sanki? Gıyamet mi kopardı? Ömrüm tükendi, bitti. İmtihan hele bitmedi. Biteceğe de benzemir. Gel, İnat eleme. En iyisi sen Gulu Bey’in evine git.“ diye söylenerek evden güle oynaya çıkarken, fare evin kedisinin saldırısına uğramış, son anda can havli ile kendisini toprak duvarın içindeki yuvasına atmıştı.
Dağlı Zeynavdı, köyün içinden gelen nağara, garmon sesinin tılsımına kapılmış bir halde düğünün yapılacağı köy meydanına doğru yürümeye başladı. Kalbi gümbür gümbür atıyor, köyün toprak yollarını hızla arşınlıyordu. Köylüler düğüne gelmiş, herkesin gözü onu arıyordu.
Cefer, Dağlı Zeynavdı’nın geldiğini görünce mikrofonu eline aldı. Şeyh Şamil şiirini okumaya başladı. Alkış tufanı ve ıslıklar arasında Zurnacı Narvız, zurnayı avaz avaz bağırtıyor, nağaranın göbeğine göbeğine tokmak iniyor, yer gök inliyordu. Garmon ise en güzel melodileri ile Dağlı Zeynavdı’ya hoş geldin diyordu.
-Zeynavdı emmi gelir !
-Hani men görmürem !
-Aha bah gelir !
-Açılın, gardaşlar, bacılar.
-Yol verin, Zeynavdı Emmiye.
- Tey tey tey !..
Dağlı Zeynavdı, aylardır kursağından et geçmemesine rağmen elindeki kürdanla dişlerinin dibindeki etleri temizler gibi yaparak, kürdanı fırlatıp orta yere attı. Pist olarak kullanılan alanın ortasına hışımla giriverdi. Başı dik ve mağrur; gözleri ileride, kolları omzunun seviyesine kanatlanmış, ayak parmakları ucunda pistte dönüyordu. Köylüler pistin etrafını hemen sarmış halka yapmışlardı. Cafer alkışlar ve bağrışmalar arasında Şeyh Şamil şiirini okuyordu.
“Şamil Kafkas Dağının hürriyet güneşidir.
Atatürk’ün öz be öz kardeşidir.
Şamili bilmeyenler atasını ne bilir…”
Dağlı Zeynavdı, müziğin ritmine kendini iyice kaptırmış, pistte dört dönüyor, Şeyh Şamil oyununun tüm figürlerini sergiliyordu.
Komşusu Gulu Bey ise hop oturuyor hop kalkıyor, Dağlı Zeynavdı’yı takip ediyor, gözlerini dikmiş, Zeynavdı’ya düğünde giymesi için verdiği pantolona odaklanmıştı. Kenardan komutlar yağdırıyordu.
“Uşaklar yere su çileyin toz galhmasın. Zeynavdı can yavaş oyna, toz eleme. Aman dizini yere vurma. Pantolonum diz verecek. Hele men heç geymemişem.Tam yirmi gaymeye almışam. Amandı yavaş oyna, gurban olum yavaş oyna. Naze bacının haberi olsa meni eve goymayacak. Amandı yavaş oyna, Gurban olum yavaş oyna. Terzi Salo’ya iki ay provaya gettim, geldim. Canım çıhtı. Yazzığam yavaş oyna. Hoplama, zıplama, amandı yavaş oyna …“
Dağlı Zeynavdı’nın, Gulu Bey’in bu tavırları nedeniyle dikkati dağılıyor, bir türlü kendisini hakkıyla oyuna veremiyordu. Birden durdu, Gulu Bey’e doğru “Yeter artık, meni rezil eledin. “ diyerek bağırdı.
Herkes susmuştu. Bir anda alana bir ölü sessizliği çöküvermişti.Herkesin gözü Dağlı Zeynavdı’nın üzerindeydi. O kemerini çözdü, düğmeyi açtı ve pantolonunu bir çırpıda çıkardığı gibi fırlattı.
“Al soyhana galsın… Al meretine galsın…”
Pantolon kanatlanıp Gulu Bey’e doğru uçuşa geçmişti ki, Gulu Bey hemen fırlayarak, pantolonu yere düşmeden yakaladı. Dağlı Zeynavdı başındaki eski, yağlı şapkasını da fırlatıp atmış, artık iyice rahatlamıştı.
Uzun mavi çizgili donunu gören halk coşmuş, alkış tufanı arşa çıkmıştı. Nağara, garmon sesi yeri göğü yeniden inletmeye başladı.
Dağlı Zeynavdı havaya sıçrayıp, dizleri üzerine yere düşüp, yerde dönüyor, tekrar gökyüzüne doğru adeta kanatlanıyordu.
Sözcükler:
Tamahkâr : Cimri
Gavurga: Kavrulmuş buğday, susam, çedene vs.
Gayme :Kağıt para
Soyha : Ölü yıkayıcı,mürdeşir. Soyhaya kalsın denilerek beddua edilir.
Meret : Ölünün geri kalan elbisesi,eşyası vs.. Bir tür beddua.
Garmon :Akardiyon’dan küçük, körüklü Azeri halk çalgısı
Nağara : Davul benzeri bir tür ritim saz
20:21
Hakka ve Halka İhanet Edenler | ![]() |
Murat AKKUŞ |
Soykırım ve Bir Çözüm Projesi | ![]() |
Av.Mahmut ALINAK |
SÖZÜN BİTTİĞİ YER | ![]() |
Ayhan ONGUN |
ŞAİR CEKETLİ ÇOCUK! KÂZIM KOYUNCU! | ![]() |
Hasan ÇATAK |
Telgrafın Tellerine Duygular mı Konar? -2 | ![]() |
Baran KARACAN |
BABALAR VE OĞULLAR (Sizin Hiç Babanız Öldü mü?) | ![]() |
Prof. Dr. Ahmet ÖZER |
Orta Çağın Kuralsız Egemenleri | ![]() |
Yusuf YILDIRIM Em.İl.Trm.Mdr. |
PÊŞİN HUKUM | ![]() |
Mehmet AVCI |
Son Şümür | ![]() |
Mehmet KUM |
Evren İçinde Evren | ![]() |
Dr. Ruhsar Uçar |
Gerçek… Sadece Gerçeğin Peşinde… | ![]() |
Zozan ÖZGÖKÇE |
İlişkiler Ve Mutluluk | ![]() |
Hayati KAYA Birysl.Dönşm.Eğtmni. |
Kadınlar ve özgüven | ![]() |
Sevda KAPLAN |
Destana Rızgan û Nûrê | ![]() |
Occo Mahabad |
Demirtaş'ın Kobani Çağrısını Demokratik Bulan Karar Onandı | ![]() |
Av. Haydar MIZRAK |
“Kanıma Ekmek Doğrama” | ![]() |
Av. Ayhan Erkmen |
Iğdır Belediyesi
Iğdır İl Emniyet Müdürlüğü
Iğdır İl Tarım Müdürlüğü
Çevre Ve Şehircilik İl Müdürlüğü
Iğdır İl Milli Eğitim Müdürlüğü
Iğdır İl Sağlık Müdürlüğü
Iğdır İl Özel İdare
Iğdır Gençlik ve Spor
Iğdır Havalimanı
Iğdır SGK
Iğdır Ticaret ve Sanayi Odası
Iğdır Barosu
Aralık Belediyesi
Karakoyunlu Belediyesi
Tuzluca Belediyesi
Halfeli Belediyesi
Yurt Gazetesi
Cumhuriyet Gazetesi
Karar Gazetesi
Fotomaç Gazetesi
DHA
Artı Gerçek
Milli Gazetesi
Azerbaycan Haber Ajansı
Agos Gazetesi
OdaTv
Gazete Duvar
Tele1
Ermeni Haber Ajansı
KrdNews
Amerika'nın Sesi
Serhat NEWS
Haber Önü
Sözcü Gazetesi
• Rûdaw
• Bernamegeh
• Kürdistan24
• Kundir
• Şalom Gazetesi
• Mezopotamya Ajansı
• Bitlisname
• JİNNEWS
Sitemizdeki yazı, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Tasarım ve Programlama: Iğdır Doğuş Gazetesi