Suç'un Kökeni -
Suç'un Kökeni
Yazar: | Tarih: 16 / 04 / 2021 | Yazı Okunma: 433
Suç işleme eğilimi insanda doğuştan mı vardır? Siz ne yaparsanız yapın insan ilk fırsatta suç işler mi? Yoksa insan doğuştan suçsuz mudur? Onu suç işlemeye iten toplumsal koşullar mıdır? Yoksa suç işlemek bireysel bir durum mudur? Ceza müeyyidesi ortadan kalkarsa her birimizin içinden bir katil çıkar mı?
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini duydunuz mu? Bir piramit hayal edin ve en tabanından başlayarak piramidin en sivri yerine doğru bir sıralama düşünürsek temel ihtiyaçlarımız fizyolojik gereksinimlerdir yani yeme, içme, barınma ve üreme. Onun bir üstünde güvenlik ihtiyacı yerini alır sonra ait olma ve sevgi ihtiyacı onun da üstünde takdir ve saygı ihtiyacı ve piramidin en tepesinde kendini ispatlama ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar en alttan en üste kadar karşılanmadığında yarattığı eksiklik duygusunu, mutsuzluğu, güvensizliği, huzursuzluğu, öfke ve karamsarlığı hiç düşündünüz mü? Peki, tüm bu olumsuz duyguların başka birine sebebi olarak yönelmesi ihtimalinde oluşabilecek suç durumuna yabancı mıyız?
Dünya edebiyatının klasikleşmiş şaheseri Suç ve Ceza romanı belki de bu konuda yazılmış en iyi Psiko drama niteliğindedir. Romanın kahramanı Raskalnikov yoksul, hukuk öğrencisi bir gençtir. Çatı katında elbise gardırobuna benzeyen pis bir oda da kalmaktadır, çoğu zaman parası olmadığı için günlerini aç geçirir. Aç kalmak, insanın içinde yıkımın başlaması, dünyayla olan canlı bağlarının zayıflamasına neden olur. Böyle bir durumda insanın çevreye karşı düşmanca duygular içinde olması doğaldır. Eğer ben insanlar için hiçsem, diğer insanların benim için ne değeri olabilir ki? Cinayetin nedeni bu baş edilmez yoksulluk mudur yoksa diğer insanlara iyilik etme arzusu mudur? Her yoksulun içinde başkasını öldürüp malını alma eğilimi var mıdır? Lizevata adında tefeci kadın; aptal, duyarsız, değersiz, hain, hasta, iğrenç, yaşlı üstelik kötücül biri yaşamına hiçbir anlam ve değer katamamış elinde ki para ile binlerce güzel iş yapabilir, insanlara yardım edebilir, onlarca aile yoksulluktan, yıkımdan, kötülüklerden, cinsel hastalıklardan kurtulabilir ama iyilik adına hiçbir şey yapmıyor. Raskolnikov’un bulunduğu olumsuz nesnel koşullar ve yaşlı cadı kadının tüm kötücül yanları birleşince cinayet kaçınılmaz görünüyor ve okuyucunun zihninde kocaman bir soru işareti doğuyor bu cinayet gerçekten suç kabul edilebilir mi? Raskolnikov’u da yaşlı tefeci kadını öldürmeyi aklına koymasından itibaren olumsuz derin düşüncelere ve kaygılara iten bu işin bir insanlık suçu olabileceği korkusu mu, yoksa yakalanma korkusu mu? Suç ne zaman oluşur ya da bizim suçu algılayışımız nedir? Olumsuz bireysel eğilimle olumsuz çevre koşulları bir araya geldiğinde suç oluşuyor.
Primal Fear(İlk korku) filmini seyretmenizi tavsiye ederim. Bu film de Aoron karakterine gelişiminin her aşamasında işlenen suçların onun elinden suça nasıl dönüştüğünü izliyoruz ortada bir suç varken gerçekten suçlu var mı sorusunu soruyoruz. Aoron henüz 10 yaşındayken Annesini hastalığından dolayı kaybediyor ve alkolik sapkın babasıyla yaşıyor ancak artık günleri cehenneme dönmüştür çünkü babasından hem cinsel hem de fiziksel şiddet görüyor. Psikiyatri de çoklu kişilik dediğimiz ruhsal hastalık oluşmaya başlıyor ve Aoron yaşadığı bu travmadan korunabilmek adına ikinci bir kişiliği içinde yaşatıyor bu Roy karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Aoron babasından alınıyor ve kilisenin koruması altında bir yetiştirme yurduna yerleştiriliyor. Başpiskopos da cinsel olarak sapkın davranışlarla hem çocukları taciz ediyor hem de çocukların birbiri ile toplu ilişkilerini kamera ile görüntülüyor. Aoron için artık durum katlanılmaz bir hal alıyor ve Başpiskopos’u öldürüyor ve hemen olay anından sonra üstü başı kan lekesi içinde yakalanıyor. Ancak suçunu inkâr ediyor tüm sorgulamalara rağmen suçu onun işlediğine dair net bir kanıt bulunamıyor üstelik savunmasını üstlenen ünlü Avukat onun suçsuz olduğuna inanıyor. Herkesin savunulma hakkı vardır diyerek ve davanın popülaritesini artıracağını bilerek davayı üstleniyor. Çocuğun ruhsal durumunu sorgulayan Nöropsikiyatrist durumu teşhis ediyor ve davanın seyri değişiyor. Aynı beden içine hapsolmuş iki karakterden biri cinayeti işlerken diğerinin hiçbir şeyden haberi yok olay anı ile ilgili tek bir kare hafızasında yer almıyor. Şimdi ortada bir suç var ancak suçlu olduğunu iddia edebilir miyiz? Hasta zihinli birinin iradesi dışında gerçekleşen bir durumu ona nasıl yükleyebiliriz. Üstelik önce çocukluğunda kendi babası sonra yerleştiği yurtta papaz tarafından taciz edilmiş üstelik tüm bu olanlara göz yummazsa açlık, dışarıya atılma, soğuktan ölme gibi tehditlerle karşı karşıya bırakılmış birinin suç işlemesi ne kadar tuhaf olabilir, aynı durumda siz olsanız cinayet işleyebilir miydiniz?
Suç, insanoğlunun var oluşuyla birlikte ortaya çıkan, insanlık tarihi kadar eski ve insan var olduğu sürece varlığını sürdürecek, toplumsal derinlikleri olan sosyal bir olgudur. Suç sadece mağduru ve suçu işleyen kişiyi değil tüm toplumu farklı şekil ve boyutlarda olumsuz etkileyen bir sorundur. Suç’ un oluşumunda sosyolojik, ekonomik, biyolojik, psikolojik, politik veya kültürel pek çok faktör sorumludur. Kontrol teorilerine göre İnsanlar neden suç işler sorusu yanlıştır zira insanların uygun fırsatı yakaladıkları zaman zaten suç işleyeceklerini iddia eder. ‘İnsan yaşadığı çevrenin çocuğudur’ der Şikagao okulu. Travis Hirschi’ye göre suç, insanların içinde yaşadıkları toplumla aralarında ki sosyal bağların zayıflamasının doğal sonucudur der. Bu anlamda sanırım toplum olarak suçu azaltmak istiyorsak çocuklarımızı sürekli meşgul etmeliyiz. Bir İngiliz atasözünün dediği gibi ‘Boş eller Şeytanın Atölyesidir’. Eğer ki çocukları ve gençleri başta sportif, sosyal ve kültürel etkinlikler, kitap okuma ve benzeri faydalı ve güzel işlerle meşgul etmez, başıboş bırakır, vakitlerini ve enerjilerini bu tür meşru aktivitelerle harcamalarına imkân sağlamazsak o zaman bu kimselerin her türlü faydasız, kendileri ve toplum için zararlı ve hatta suç teşkil eden davranışlarda bulunmalarını önlemek pek mümkün olmaz.
Sosyal Bağ Teorisine göre insanların bir kuralı çiğnememelerinin en temel nedeni o kuralın geçerliliğine, kendileri ve içinde yaşadıkları toplum için faydasına inanmamalarıdır. Yani, eğer ki insanların toplumsal normları ve değerleri çiğnememeleri, kanunları ihmal etmemeleri isteniyorsa, öncelikle insanlara bu kuralların herkesin yararına olduğu anlatılmalı ve faydasına inandırılmalı. Bu durum özellikle çocuklar ve gençler için geçerlidir. Eğer ki küçük yaşlardan itibaren insanlar başkalarının haklarına ve hukukuna saygılı olmak, toplumsal normları ve değerleri çiğnememek konusunda hassas bir şekilde yetiştirilirse suç da dâhil olmak üzere her türlü sapma ve norm ihlalleri azalacak ve minimuma inecektir. Toplum halinde varlığımızı sürdürmek istiyorsak kolektif bilinci geliştirmeli.
Öz kontrol teorisine göre öz kontrolleri yüksek bireyler, içinde bulundukları ortamda ne kadar suç fırsatı olursa olsun suç işlemezler. Öz kontrolü düşük olan bireylerin özelliklerini; beklemeye tahammülsüz, sabır ve sebattan yoksun, hayal kırıklıklarına dayanma gücü az, çalışkanlıktan uzak, her an risk almaya hazır, heyecanı ve tehlikeyi seven, sözlü ifade kabiliyeti zayıf ve problemlerini güç kullanarak çözmeye eğilimli olmakla sıralayabiliriz. Öz kontroldeki zayıflığın nedeni, daha çok küçük yaşlardan itibaren kazandırmakla yükümlü olan aileye bağlanmaktadır. Etkin ebeveyn terbiyesinden mahrum olarak yetişen çocukların öz kontrolünün zayıf olacağını belirten yazarlar, özellikle günümüzde ailelerin çocuklarıyla ilgilenmesi, çocuklarını yakından izleyememesi ve bunun bir sonucu olarak da çocukların hatalı ve yanlış davranışlarını erken dönmede fark edememelerinin öz kontrolü yüksek çocuklar yetiştirmeye engel teşkil ettiğini söylemektedir. Çocuklarının hatalı davranışlarını uygun şekilde uyararak, gerektiğinde kademeli olarak cezalandırmayan aileler, çocuğun yaşı ilerledikçe çocuklarının davranışlarına yön verme şansını giderek kaybetmektedirler.
Ayırıcı Birliktelikler Teorisini öne süren Sutherland’a göre ayırıcı birliktelikler teorisinde öğrenmenin bireyi adım adım nasıl suç işlemeye götürdüğünün anlatıldığı 9 ilke bulunmaktadır; 1- Suçlu davranış öğrenilir 2- Suçlu davranışın öğrenilmesi aynen diğer davranışların öğrenilmesinde geçerli olan davranışların öğrenilmesinde geçerli olan öğrenme mekanizmalarıyla gerçekleşir. Yani, suçun öğrenilmesi ile başka bir davranışın öğrenilmesi arasında ‘öğrenme bakımından’ herhangi bir fark yoktur. 3-Ancak bu öğrenme kişinin tek başına öğrenmesi şeklinde gerçekleşmez; kişi suçlu davranışı diğer bireylerle iletişim ve etkileşimle öğrenir. 4- Suçlu davranışın öğrenilmesinde bireye yakın ve bireyin değer verdiği kişilerle olan iletişimi en etkili faktördür. 5- öğrenmenin derecesini ve etkisini; görüşme sıklığı, görüşme/birliktelik süresi, önem durumu ve görüşme/birliktelik yoğunluğu gibi faktörler belirler. 6- Suçlu davranışın öğrenilmesiyle iki şeyin öğrenilmesi kastedilir; suç işleme teknikleri, suç işlemeyi haklı çıkaracak gerekçeler 7- Birey, öğrenme sürecinde suç işlenmesinin iyi ve güzel olduğu yönünde veya suç işlemenin yanlışlığı yönünde tanımlamalara da maruz kalır. 8- Bireyin suç işlemeyi tercih etmesinin nedeni, suç işlenmesini takdir edilecek, hoşa gidecek, doğru eylemlermiş gibi tanımlayan söylemlere daha fazla maruz kalmasıdır. 9- Her ne kadar çeşitli ihtiyaçlar veya değerler suçlu davranışının gerekçesi olarak ileriye sürülse de, suçlu davranışını açıklamak için bu ihtiyaçlar ve değerler tek başına yeterli olamazlar zira bu ihtiyaçlar suç işlemede karşılanabilir demektedir.
Evet, tarihsel gerçek suçun her dönem olduğunu ve nedenleri farklılaşsa da olmaya devam edeceğini gösteriyor. Ancak görülme sıklığı alınacak tedbirlerle minimuma çekilebilir. Öncelikle Eğitimin rolünün önemli olduğu yadsınamaz, çocukluktan itibaren biyo-psiko-sosyal gelişimi kayıt altına alacak ve yanlış giden sürece müdahale edecek denetim mekanizmasını bir an önce kurmalıyız. Suç oluştuktan sonra da sadece ceza yöntemleri ile ıslah değil suçun kökenine inerek çözüm üretmeye yönelmeliyiz.
Bir Kürt Destanı: NEWROZ | |
Murat AKKUŞ |
HAMAS Mı FKÖ Mü? | |
Av. Haydar MIZRAK |
Yerelden Çok Ülkenin Kader Seçimi | |
Yusuf YILDIRIM Em.İl.Trm.Mdr. |
Siyasetin Finansmanını Kimler Sağlıyor? | |
Ayhan ONGUN |
Hoy Newroz | |
Mehmet AVCI |
Yerel yönetimlerde kültürel çalışmalara sosyolojik bir bakış | |
Prof. Dr. Ahmet ÖZER |
Kadınlar da Erkekler Kadar Zordur... | |
Fakir YILMAZ |
Göz Yetmez Yüreğinle Gör Beni | |
Ziya Yıldırım GÜNTEKİN |
Maxmur’da Ölmek Zamanı | |
Av. Mahmut ALINAK |
Iğdır'da Dilenci Kirliliği | |
Fatma Çetin KABADAYI |
Hrant Dink Cinayeti Ne Zaman İşlendi? | |
Hasan ÇATAK |
Topçu Bebel Garcia nın Franko Faşizmini Mundar Ettiği Eylem | |
Daşkacı EWDO |
Iğdır Belediyesi
Iğdır İl Emniyet Müdürlüğü
Iğdır İl Tarım Müdürlüğü
Çevre Ve Şehircilik İl Müdürlüğü
Iğdır İl Milli Eğitim
Iğdır İl Sağlık Müdürlüğü
Iğdır İl Özel İdare
Iğdır Gençlik ve Spor
Iğdır Havalimanı
Iğdır SGK
Iğdır TSO
Iğdır Barosu
Aralık Belediyesi
Karakoyunlu Belediyesi
Tuzluca Belediyesi
Halfeli Belediyesi
Cumhuriyet Gazetesi
Karar Gazetesi
Fotomaç Gazetesi
DHA
Artı Gerçek
Milli Gazetesi
Azerbaycan Haber Ajansı
Agos Gazetesi
OdaTv
Gazete Duvar
Tele1
Ermeni Haber Ajansı
KrdNews
Amerika'nın Sesi
Evrensel Gazetesi
Haber Önü
Sözcü Gazetesi
• Rûdaw
• Bernamegeh
• Kürdistan24
• Kundir
• Şalom Gazetesi
• Mezopotamya Ajansı
• Bitlisname
• JİNNEWS
Sitemizdeki yazı, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Tasarım ve Programlama: Iğdır Doğuş Gazetesi